Blogger tarafından desteklenmektedir.
kadın sağlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kadın sağlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Saçlarımız neden beyazlaşır?

Saçlarımız neden beyazlaşır?

Aslında bir saç teli, ortası boş olan ve içinde melanin denilen boya pigmentleri bulunan bir tüpten başka bir şey değildir. Genç yaşlarda bu boşlukta saça renk veren melanini bir arada tutan bir sıvı vardır. Yaşlandıkça derimiz saçlarımızı ve vücudumuzdaki diğer kılları eskisi gibi sağlıklı olarak üretemez. Kılların ortasındaki sıvı kaybolur, boya hücreleri de tutunamadığından sadece hava kalır. Saçlar boyasız hale gelir, beyaz renge yani asıl rengine dönüşür.

beyaz saçlar
Saçlarımız neden beyazlar?
Bütün saçlarımızın beyaza dönüşme süreci 10 ila 20 yıl sürebilir. Aslında her bir saç telinin rengi ya siyahtır (sarı, kırmızı, kumral vs.) ya da beyaz. Yani her bir saç teli yavaş yavaş grileşip beyazlanmaz. Ancak bu süreç içinde hepsi aynı anda beyazlanmadığından, beyazların sayısı arttıkça bütün saç gittikçe açılan gri renkte görülür. İşin ilginç tarafı boya hücreleri bazen üretime hız verirler. Gittikçe beyazlaşan saçlar geçici bir süre tekrar biraz koy ulaşmış gibi görünebilirler.
İnsanlar arasında bir şok veya aşırı gerilim geçiren birinin saçlarının bir gecede beyazlaştığı, bir süre sonra da tekrar eski rengine döndüğü söylenir. Hatta bazı tarihçiler Kraliçe Marie Antoinette’nin giyotine gideceği günün gecesinde saçlarının hepsinin bembeyaz olduğunu yazarlar.
Saçların devamlı olarak uzadığı, belirli bir süre sonra dökülüp alttan yeni saç geldiği hatırlanacak olursa, mevcut saçın değil, ancak yeni gelecek saçın beyaz olabileceği, dolayısıyla saçların bir gecede beyazlaşmasının mümkün olmadığı görülüyor. Ancak bilim insanları bu olayın birkaç haftalık bir süreçte olabileceğini söylüyorlar.
Tiroid bezi, şeker gibi hastalıklarda ve aşırı stres veya şok gibi durumlarda kişinin renkli saçları bu süreçte tamamen dökülebilir ve geriye sadece daha önceden beyazlaşmış saçlar kalabilir. Diğer saçlarla birlikte beyazların yerine de daha gür ve siyah saçlar çıkabilir.
Saçların beyazlaşması insanlık tarihinde nedense hep sorun olmuştur. Kimileri onu olgunluğun ve bilgeliğin simgesi olarak görürken, tarih boyu savaş kahramanları, yaşlılığın ve güçsüzlüğün belirtisi olarak görmüşler ve bir şekilde saçlarını boyamışlardır.
Bu arada bir şeyi daha belirtelim; saçlarımızın kıvırcık, dalgalı veya düz olmasını da ebeveynlerimizden aldığımız genler belirliyor. Kıvırcık bir saçı kestiğimizde kesitinin dikdörtgene yakın olduğunu, dalgalı saçın elips, düz saçın kesitinin ise daire olduğunu görebilirsiniz. İşte bu saç kesitlerinden dolayı bazı saçlar dümdüz uzarken bazıları hemen kıvrılmaya başlar. Kıvırcık saçlılar, saçlarınızı boşuna ütülemeyin, saçın yapısını yani kesitinin şeklini değiştirmeden kalıcı bir düz saça sahip olmanız mümkün değil.

Parlak Saçlar İçin Bakım Önerileri


GÜZELLİK / SAÇ BAKIMI

Parlak Saçlar İçin Bakım Önerileri






Yaz ve kış mevsimlerinde tırnaklarınızdan tutun saçlarınıza kadar tüm vücudunuz hırpalanma evresi geçirmiştir her halde. Yıpranan ve cansız görünüm kazanan saçlarımızın kötü görünmeye devam etmesi de cabası. İşte size parlak saçlar içinbakım önerileri.

Saçlarınıza, banyo yapmadan önce organik zeytinyağı ile masaj yapınız. Ve zeytinyağının saçınızda 1 saat beklemesini sağlayınız. Sonra istediğiniz şampuan kullanabilirsiniz.
* Saçlarınızı besleyen diğer ürünse yumurtadır. Yumurta, zeytinyağı, badem yağı ve lavanta yağından 1 tatlı kaşığı alarak karışımı hazırlayın ve saçınıza sürün. Daha sonra saç kepiyle kapatarak 1 saat bekleyin ve ara ara masaj yapmayı unutmayın.
* 10 damla Hindistan cevizi yağı, 10 damla zeytinyağı, 10 damla badem yağı ve 10 damla susam yağını cam bir kâsenin içine koyarak karıştırınız. Daha sonra parmaklarınızı bu karışıma bandırın ve saç diplerinizden saç uçlarına kadar masaj yaparak sürün. Streç folyo ile sarın ve 45 dakika bekletin. Daha sonra yıkama işlemine geçebilirsiniz.  Parlak saçlara kavuşmanız için bunlar önemli detaylardır. Ve haftada en 2 defa bu yağ özlü saç maskesini uygulayın.
* Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu’nun verdiği ısırgan özlü suyla saçınızı yıkamanız, saçınızın hem uzamasına hem sağlam kalmasına hem de kırıkların oluşmasına engel olması bakımından yarar sağlayacaktır.

Gül Kaynak Sağlıklı Zayıflamak İçin 10 Altın Kural


Gül Kaynak Sağlıklı Zayıflamak İçin 10 Altın Kural

Zayıflamak için sadece diyet yapmak bazen yeterli olmayabiliyor. Diyetinizi yaparken belli kuralları hergün gerçekleştirirseniz kilo verme sürecinize büyük ölçüde katkı sağlayacaktır. Uygulaması zor olmayan bu kuralların sonuçları çok etkilidir.
  1. Her sabah uyanınca ilk iş olarak 2 büyük bardak ( minimum 400cc’lik) oda sıcaklığında su içilmesi gerekli.
  2. Gün içinde en az 3 litre su içilmesi gerekmektedir. Suya isteğinize göre taze sıkılmış limon suyu veya elma sirkesi ekleyebilirsiniz.
  3. Yemeklerle birlikte kesinlikle su içilmeyecek. Yemeklerden yarım saat önce bırakılmalı ve 1 saat sonra tekrar içmeye başlanmalı.
  4. Her gün 3 poşet karbonat, 1 çay kaşığı Himalaya Tuzunu suya eritip içilecek Her bir poşet ( 5 gram) bir su bardağa. Bir çay kaşığı tuz da yine başka bardağa konulacak. Zamanları size kalmış yeter ki her gün içelim.
  5. Zayıflama kuralını yaparak siyah çay, kahve, kola, alkol, gazlı içecekler, hazır kutu meyve sularından içilmeyecek. Bunlar çok önemli!
  6. En büyük öğünümüzü sabah 11:00 ile öğleden sonra 16:00 arası yenecek.
  7. Güneş batınca çorba dışında bir şey yenmeyecek. Sebze çorbası ve mercimek çorbası olabilir.
  8. Zayıflama kürümüz süresince süt, peynir, yoğurt, yumurta ve tavuk tüketilmeyecek.
  9. Ekmek 11:00 – 16:00 dışında saatler arasında ekmek yemeyeceksiniz. Bu saatler arasında kesinlikle kızartılmış ve beyaz ekmek dışındakiler tüketilmeli.
  10. Her gün açık havada en az 30 dk. Yürüyüş yapılacak. Park, koru, deniz kenarı tercih sebebidir.

Meme Kanseri Risk Faktörleri Nelerdir?

MEME KANSERİ RİSK FAKTÖRLERİ NELERDİR

MEME KANSERİ RİSK FAKTÖRLERİ NELERDİR
Bazı özellikleri taşıyan kadınlarda, meme kanserinin daha sık görüldüğü biliniyor. Meme kanseri açısından risk faktörü kabul edilen özelliklere sahip olmak mutlaka meme kanseri olunacağı anlamına gelmez. Ancak diğer kadınlara nazaran yakalanma ihtimali daha fazladır. Bu risk faktörlerine sahip olmamak da kanser olunmayacağı anlamına gelmemektedir. Meme kanserine yakalanmış pek çok kadın bu risk faktörlerinden hiçbirini taşımamaktadır. Meme kanserine yakalanan kadınların yarısı, bu risk faktörlerini hiç taşımıyorlar. Bu nedenle, risk faktörlerini taşımayan kişiler de olağan kontrollerini yaptırmalı. Ama bu risk faktörlerinden birkaç tanesini birden taşıyan kadınlar daha dikkatli olmalı. YAŞ: Meme kanseri gelişiminde tek başına, en önemli risk faktörlerinden biridir. Yaş ilerledikçe meme kanserine yakalanma riski artar. Ancak ülkemizde meme kanserleri batı toplumlarına göre daha genç yaşlarda görülmektedir. Meme kanseri teşhisi konan kadınların %70’i, 50 yaş üzerindedir. Amerikan Kanser Enstitüsü’nün yayınladığı bir araştırmaya göre, 20 yaşında bir kadının önündeki 10 yıl içinde meme kanserine yakalanma olasılığı 2187’de 1’dir. Bu oran 30 yaş için 258 kadından birinde, 40 yaş için 67 kadından birinde, 50 yaş için 38 kadından birinde, 60 yaş için 29 kadından birinde, 70 yaş için 25 kadından birinde olacak şekilde yaş artar. AİLEDE MEME KANSERİ ÖYKÜSÜ: Özellikle anne tarafından 1. derece akrabasında (anne, teyze, anneanne, kız kardeş, kızı) meme kanseri hikayesi olması önemli bir risk faktörü olarak kabul görmektedir. Bu akrabalar eğer meme kanserine menopoz öncesi yakalanmışlarsa ve çift taraflı meme kanseri iseler riski daha da artmakta. Ailesel riski daha da artıran, ya da kanserin ailesel olabileceğini düşündüren koşullar şunlardır: Meme kanserinin birden çok yakın akrabada olması, genç yaşta ortaya çıkması ve hastalığın iki taraflı olması. Meme kanserlerinin %10-15’i aileseldir. Meme kanseri açısından genetik yatkınlığı olanların tanınması oldukça önemlidir çünkü bu kadınların hayatları boyunca meme kanserine yakalanma oranları % 40-60’dır. Meme kanseri ile ilişkisi kanıtlanmış olan iki gen BRCA1 ve BRCA2’dir. Bu genlerinde mutasyon (değişim) bulunan kadınların bu mutasyonları taşımayanlara oranla meme ya da over (yumurtalık) kanserine yakalanma riskleri çok daha fazladır. KİŞİSEL MEME KANSERİ ÖYKÜSÜ: Bir memesinde kanser gelişen bir kadının diğer memesinde de kanser gelişme riski, toplumdaki diğer kadınlardan daha fazladır. Ayrıca kadında yumurtalık, rahim ve kalın barsak kanseri olması da meme kanseri riskini artırır. HORMONAL FAKTÖRLER (ÖSTROJEN): Erken menarş (ilk adet kanamasının 12 yaştan önce olması) ve geç menopoz (55 yaşından sonra), ilk tam hamilelik döneminin gecikmesi (35 yaş sonrası) ve hiç çocuk doğurmamış olmak meme kanseri riskini artırır. Doğum kontrol hapı kullanımı, menopoz tedavisi için dışarıdan hormon ilaçlarının kullanımı da henüz tartışmalı olsa da risk faktörleri arasında kabul edilmektedir. BAZI İYİ HUYLU MEME HASTALIKLARI: İyi huylu meme hastalıklarının küçük bir bölümü meme kanseri gelişimi açısından risk faktörü oluşturmaktadır. MEME BİYOPSİSİ GEÇİRMİŞ OLMAK: Meme biyopsilerinde saptanan orta dereceli hiperplaziler meme kanseri riskini 1,5-2 kat (hafif derecede), atipik duktal hiperplazi 3-5 kat (orta derecede) ve lobüler karsinoma in situ (yayılma göstermeyen) veya aile hikayesi ile beraber atipik duktal hiperplazi ya da lobüler hiperplazi varlığı riski 8-10 kat (yüksek derecede) artırmaktadır. IŞINLANMA – RADYASYON (RADYOTERAPİ): Hayatın ilk 30 yılında meme bölgesine radyoterapi yapılanlarda, lenf kanseri tedavisi görenlerde daha sonra meme kanseri gelişme riski artmaktadır. Bu risk özellikle 15 yaşından önce radyoterapi yapılmış olanlarda daha fazladır. Ancak meme dokusunun görüntülenmesi (mamografi) sırasında kullanılan radyasyon dozu meme kanseri gelişimi bakımından risk oluşturmayacak kadar düşüktür. BESLENME VE ÇEVRESEL FAKTÖRLER: Yağ bakımından zengin beslenme şekli ve kilo alma, özellikle menopozdaki kadınlarda meme kanseri riskini artırıyor. Alkol kullanımı (günde bir kadehten fazla) yine riski artırırken sigaranın etkisi hala tartışılıyor. Düzenli egzersiz ve fiziksel aktiviteninse meme kanseri riskini azalttığı biliniyor.